Şener, 2020 gerçekleşmeleri ve 2021 beklentilerine ilişkin yaptığı açıklamada, salgının ilk dalgasında hava yollarına talebin azaldığını, daha sonra da otoritelerin aldığı kararlarla havalimanlarının bir süre kapandığını anımsattı.
Şener, kapalı olmayan havalimanlarında yalnızca kargo, tahliye uçuşları ve acil uçuşların gerçekleştirildiğini ifade ederek, ilk tepkinin bu şekilde verilmesinde virüsün tam olarak tanınmamasının büyük etkisi bulunduğunu kaydetti.
Bu dönemde endüstri profesyonellerinin mevzuatlarla uyumlu şekilde havalimanlarının sağlık açısından güvenli alanlar olması için gereken adımları zamanında attığına işaret eden Şener, “Bu açıdan gerekli hijyen önlemleri en kısa sürede hayata geçirildi. Çalışanlar ve yolcuların güvenliği her şeyin üstünde tutuldu. İlgili bakanlıklarla eksiksiz koordinasyon yaparak çok hızlı aksiyon aldık. Bu adımlar atılırken ilgili uluslararası kuruluşlardan gereken sertifikasyonları da tüm havalimanlarımıza aldık.” diye konuştu.
Şener, sertifikasyonu almaktan ziyade, yapılması gerekenleri havalimanlarında sürdürülebilir şekilde uygulayabilmenin daha önemli olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Havacılık zaten kuralları çok net olan bir sektör olduğu için ve sivil havacılığın birlikte işleyen çarklar bütünü olduğu düşünüldüğünde, benzer şekilde hava yollarının da aynı duyarlılıkla hareket ettiğini, uçak içi dezenfektasyon işleminden tutun da yan yana oturan yolcuların uçak içinde aynı anda maskelerini çıkarıp yemek yememeleri gerektiğini belirten anonslarına kadar gereken hassasiyeti gösterdiğini gördük. Daha sonra virüsle ilgili gerek bilim dünyasında gerek kamuoyunda artan farkındalık ve nasıl savaşabileceğimizle ilgili veriler, bizi uçuşların gereken önlemlerin alınması halinde tehlike oluşturmadığı sonucuna götürdü. Bu süreçte havalimanları da birbiri ardı sıra uçuş trafiğine açıldı. Bu vesileyle kuzey yarım kürede yaz aylarına girilmesiyle öncelikle tatil amaçlı seyahatler başladı. Bunu iş ve benzeri diğer seyahat türleri izledi ve yaz aylarında çarkın döndürülebilmesi sağlandı. Sonbaharla birlikte salgının ikinci dalgasıyla karşılaştık. Bu da yolcu sayılarında ikinci düşüşün yaşanmasına neden oldu.”
Yaşananlar neticesinde tüm dünyada ve Türkiye’de yolcu sayılarında yüzde 70’lere varan düşüş gerçekleştiğini aktaran Şener, buna karşın birbiri ardına onay alan aşı çalışmalarının geleceğe dair umutları yeşerttiğini söyledi.
– “Yolcu sayısında 2019 seviyelerini 2023’te yakalayabiliriz”
Sani Şener, Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği’nin (IATA) global olarak sektörün zararına ilişkin tahmininin 90 milyar dolardan başladığını, şu anda bu rakamın 140 milyar dolara çıktığını bildirdi.
Yolcu sayısı açısından 2023 yılında 2019’a eş değer seviyelerin yakalanacağına inandığını ifade eden Şener, “2021 ve 2022 kesinlikle 2020’den daha iyi olur ama 2019’u 2023’te yakalayabiliriz diye umuyorum. Bütün bunlar aşıya ve aşının sağlayacağı faydalara bağlı. Aşılama arttıkça salgının azalacağını ve ondan sonra normal hayata döneceğimizi düşünüyorum.” dedi.
Böylesi bir ortamda Kazakistan Almatı Havalimanı’nı satın aldıklarını anımsatan Şener, şunları kaydetti:
Almatı Havalimanı’nın operasyonunu yılın ilk çeyreği içinde devralmayı öngörüyoruz. Bununla birlikte işlettiğimiz havalimanı sayısı 15’e ulaşıyor. Önceden belirlediğimiz hedeflerimiz doğrultusunda Afrika ve Balkanlarda takip ettiğimiz projelerimiz var. Stratejik ve finansal hedeflerimizle örtüşmesi halinde bunları portföyümüze ekleyebiliriz. Ayrıca bizim teknoloji, duty free, yiyecek-içecek ve lounge işletme şirketlerimiz, bizim işlettiklerimiz dışında 86 havalimanında daha hizmet veriyor. Ciromuzun yüzde 40’ı şu anda yurt dışından geliyor. Orta Asya, Afrika ve Balkanlar ilgi alanımızda. Büyümekte olan ülkelerde iş yapmamız lazım. Bize yolcu büyümesi gerekiyor. Afrika’ya ‘öncü pazarlar’, Balkanlara, Orta Asya’ya ‘gelişmekte olan ülkeler’ diyoruz. Öncü pazarlarda ve gelişmekte olan ülkelerde hedefimiz oradaki fırsatları değerlendirmek. Hem servis şirketlerimizde hem havalimanı işletme şirketlerimizde o şekilde büyümemize devam edeceğiz.”
– “2021’de Türkiye açısından olumlu bir döneme girilecek”
Sani Şener, krizlerde kötü şeylerin yaşanabildiğini belirterek, “Siz hemen sahaya inersiniz, tedbirlerinizi alırsınız ve kötünün daha kötü olmasını engellemeye çalışırsınız. Kötünün daha kötüye gitmemesi için elimizden geleni yaptık. Biz de bu dönemde gelir hemen hemen hiç olmadığı için sabit giderleri ciddi ölçüde kıstık. Gelir yok. Sabit giderleri mümkün olduğunca kısmak önemliydi, bunu becerdik. Hükümetin özellikle kısa çalışma ödeneği ile verdiği destek bizim için çok önemliydi. Çalışanlarımızın sağlığı, yolcularımızın sağlığı, tedarikçilerimiz, taşeronlarımız, tüm paydaşlarımıza konuyu anlatabilmek çok önemliydi. Tüm iletişim kanallarını açık tuttuk.” ifadelerini kullandı.
Salgın sonrası süreçte Türkiye’nin önündeki fırsat ve risklere değinen Şener, konuşmasını şöyle tamamladı:
“Coğrafi konum, ülkemizin en büyük avantajı. Tarihi olarak ipek ve baharat yolunun bir parçası olmuş olan bölgemiz Çin’e tam anlamıyla rakip olmasa da riski paylaştırmanın stratejik değerini fark eden yapılanmalar için alternatiflerden birisi olabilir. Ülkemiz, uluslararası ticarette bir lojistik merkez olma yolunda zaten. Pandemi sonrası bu alanda yatırımlara devam ederek Türkiye’nin bu konudaki yerini sağlamlaştırmak için daha fazla fırsat ortaya çıkabilir. Üretim merkezlerinin coğrafi olarak çeşitlenmesi üç kıtanın ortasında yer alan ülkemizin coğrafi avantajını daha da öne çıkartacaktır. İş dünyası açısından jeopolitik gerilimler oldukça olumsuz sonuçlar doğuruyor. Özellikle bizim de yoğun olarak iş yaptığımız Körfez ve Orta Doğu’da birtakım güçlükler yaşanıyordu. Bu yılın başında Katar ve diğer Orta Doğu ülkelerinin aralarındaki sorunları yapıcı olarak restore etmesi iş dünyasını rahatlatacaktır. Bu gündemin kısa süre içinde normale döneceğini ve 2021’de Türkiye açısından olumlu bir döneme girileceğini düşünüyorum.”
|